''Gene geç kaldınız'' deyiverdi. Kendimi savunacak pek bir şey bulamadığım için sessiz kalmayı tercih ettim. Tabi bu iş fırtına öncesi sessizlik işine döndü ve günlerdir beklediğim kovulma sözünü duydum. Hızla ofisteki eşyalarımı toplayıp part-time çalıştığım bu işimden de ayrıldım. Rüzgarın burnuma getirdiği mükemmel Ramen kokusunu içime çekip eve bir an önce varmam gerektiğini düşündüm. Eve varır varmaz hemen kitaplarımı çantama atıp okula gitmeye karar verdim. Sabah edebiyat kulübünün dersi vardı her zaman oturduğum sıraya oturup hocanın derse girmesini bekledim. Fakat kapıdan çok başka biri girdi. Üzerinde koyu gri bir gömlek altında siyah spor bir pantolon ve spor bir ayakkabı vardı. Siyah düz saçlarının önünü hafif sağa doğru biraz kaldırmış kullandığı- pahalı olduğu kesin-parfümün kokusu tüm sınıfa yayılmıştı. Açık kahverengi gözleri sert yüz hatları geniş omuzları ile oldukça ilgi çekiciydi doğrusu. Gelir gelmez tahtaya yazdı iki harf vardı G ve C ne olduğunu çok merak etsem de yazdığından çok yazarken kasılan kolları ve kasları dikkatimi çekmişti. Hemen kendimi toparlayıp böyle işlere vaktimin olmadığı ve derslerime odaklanmam gerektiğine karar verip son derece kararlı bir şekilde söz hakkı aldım.
''Siz kimsiniz?'' diye sordum. Yeni bir hoca olsa o gelmeden haberi gelirdi aynı zamanda bu kadar genç bir üniversite hocası olacağını da zannetmiyordum. Sınıfın neredeyse tamamı kız olduğu için herkes çocuğa pür dikkat kesilmişti ama kimse kim olduğunu merak etmiyordu. Açıkçası bu çok fazla sinirimi bozdu. Bu sorumun üzerine elindeki kağıtlarla uğraşan artık adı her neyse yüzünü hafiften kaldırıp keskin gözleriyle yüzüme baktı. Bir an gözleriyle beni öldürebileceğini bile düşünmüştüm. Yüzüme bakıp hafif yan bir gülüş attı ama bu o kadar yapmacıktı ki açıkçası sormasa mıydım diye bir an düşündüm bile. Ardından ''Aramızda gerçekten de oldukça sabırsızlar var anlaşılan'' dedi. Bu sözü bana söylediği o kadar aşikar olmasına rağmen susup kendisini tanıtmasını bekledim. Dersin yarına gelmiştik fakat gene de kendini tanıtma gibi bir gereksinim duymuyordu. Bu çocuk da kim oluyordu böyle bu hakkı kendinde nasıl bulabiliyordu? Zar zor yetişebildiğim derslere birde bunun gibi kim olduğu bile belli olmayan bir çocuk için mi gelmiştim? Dayanamayıp bir soru daha sordum.
''Kim olduğunu söylemeyip bizim vaktimizi çalışıyorsun bilmem farkında mısın?'' diye sanırım birazda sert bir tonda onu uyardım. Bu kez cevap fazla gecikmedi.
''Acelesi olan ya da burada olmaktan daha önemli bir işi olan varsa kapı orada arkadaşlar kimseyi zorla tutmuyoruz'' deyince haftalardır biriken sinirle beraber montumu giyip masamın üzerindeki defterimi ve kalemleri hemen toplayıp çantamı aldığım gibi hızla kapıdan çıktım. Bu da kim oluyordu böyle? Eğer dersimize bizi işletmek için giren bir öğrenciyse fena halde başı dertteydi. Sinirle koridoru aşarken birine çarptığımı kafamın acıması ile hissettim. Bu kadar sert bir vücut olamazdı. Tıpkı kaya gibiydi belki kaya bundan daha yumuşaktır. Kafamın hafiften kaldırıp özür dilemeye yeltenirken gözlerini gördüm. Yine o açık kahverengi gözler o siyah saçlar ve o sert yüz hatları. Bu çocuğun şimdi burada ne işi vardı daha yeni sınıfta değil miydi? Kafam oldukça karışmıştı ve tek yaptığım sağ elimin onun koluna tutunmuş olduğu ve gözlerimin kesintisiz onun gözlerine bakıyor olduğuydu.Hemen kendimi toparladım ve ondan ayrıldım tam yanından geçerken kolumu tutup '' Bir özür dilemek bile yok mu?'' dedi. Tanrım bu çocuk da neydi böyle? Az önce hiçbir şey olmamış gibi şimdi de benden özür mü dilememi istiyordu? Konuyu fazla uzatmamak amacıyla özür dileyip bir an önce oradan ayrılmayı ve annemin yanına uğramayı düşünüyordum. Tekrar gözlerinin içinde baktığımda sanki bir şey beni çekiyormuş gibi düşünmekten kendimi alamadım. Yani saatlerce orada dursam kesintisiz gözlerinin içine bakabilirdim. Böyle bir şey daha önce hissetmemiştim neyse ki çabuk etkisinden kurtulup ona gerekli cevabı verdim.
''Özür dilemek mi bence senin özür dilemen gerekir benim vaktimi çaldığın için!'' gene o yapmacık yan gülüşüyle karşıladı. Biraz durduktan sonra beni kolumdan tutup kenara çekti. Ne yapıyorsun demeye kalmadan lafımı ağzıma tıkıp;
-'' Bir süre daha edebiyat kulübünde beraber olacağız iyi anlaşsak fena olmaz tabi dilini biraz tutmayı başarabilirsen yoksa..''
-''yoksa ne?''
-''İstenmeyen şeyler olabilir, anlatabildim mi huysuz?
-''Bana huysuz deme!''
-''Büyüklerine emir vermemelisin bunu öğrenemedin mi?''
deyip cevap vermemi beklemeden yanımdan ayrıldı koridordan geçerken herkes bir ona bir bana bakıyordu. Birde kendisini büyük gibi görüyor. En fazla 27 yaşında olan birinin bana ilkokul öğrencisi gibi davranmasından nefret ettiğimi o an fark ettim. Sinirimden gözlerim yanıyordu resmen. Nasıl olacaktı? Ben bu çocuğa bir gün daha dayanamazken nasıl olacakta bir dönemi bununla geçirecektim? Sabır duygusuna bu aralar fazlasıyla ihtiyacım olacak hemde fazlasıyla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder