17 Ocak 2014 Cuma

TESADÜF BÖLÜM 2

Yaşadığım ufak çaplı olaydan sonra eve gidip sıcak bir duşun altına girmek istediğimi fark ettim. Okuldan çıkmak için çabuk adımlarla kapıya doğru yöneldim. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda kış mevsiminde olmamıza rağmen hava oldukça iyiydi doğrusu. Bir kaç metre yol aldıktan sonra her zaman beklediğim köşede yayalar için yeşil ışığın yanmasını bekledim. Saatime baktığımda saat beşi geçiyordu. Yeşil ışık yanar yanmaz yan tarafıma baktım ve tüm araçların durduğundan emin olduktan sonra karşıya geçmeye karar verdim. İki üç adım atar atmaz soluma baktığımda  bir aracın son sürat üzerime doğru geldiğini gördüm. Ne yapıyordu bu adam? Beni görmüyor muydu? Koşmaya başlasam kaldırıma yetişebilir miydim? diye düşünürken birden hareketlendim fakat araç ile aramızda iki metre bile kalmamıştı. Tam o anda gök gürlemeye başladı ve tıpkı dün de duyduğum o büyük gürültünün koptuğunu duydum. En son hatırladığım birinin beni ışık hızıyla yarışır bir hızda kaldırıma taşıdığı oldu. Yüzünü hatırlamıyordum tek hatırladığım o hızı ve ortasında iki birbirine geçmiş yuvarlak çevresinde güneş ışınlarına benzer şekiller olan dövmesi olmuştu. Uyandığımda hastanedeydim. Göz kapaklarım o kadar ağırlaşmıştı ki adeta açmak için ikili bir savaş içerisindeydik. Neyse ki kazanan ben oldum. Etrafıma biraz göz atmaya başladım. Doğrusu hangi hastane olduğunu pek çıkaramadım. Görünüşe bakılırsa oldukça pahalıydı çünkü son model bir televizyon oldukça şık bir koltuk geniş ve rahat bir yatak üzerinde papatyalar dolu olan bir vazo hemen yanı başımda okumam için dizilmiş yirmiden fazla kitap odanın en köşesinde ise şu ana kadar bu kadar iyi bir model görmediğim telefon vardı. Birilerine seslenmeye tam yelteniyordum ki bir kadın içeri girdi ve bana;
''Merhaba, Edis hanım nasıl hissediyorsunuz kendinizi?'' 
''Ben neredeyim? Niye buradayım?''
tabi bu sorular benim için çok da önemli değildi. En önemli olan şey beni buraya kimin getirdiği ve hastane masraflarını ödeyip ödemediğiydi. Kadın cebinden bir kağıt çıkarırken yere topaca benzeyen bir şey düştü. Dikkatimi fazlasıyla çekmiş olsa gerek ona odaklandım. Yaklaşık bir dakika boyunca dönmeye devam etti. Bu nasıl gerçek olabilirdi? Bir topaç en fazla yirmi saniye dönerken nasıl olur da dakikalar olmasına rağmen hala  dönüyordu. Başımı kaldırıp kadına baktığımda ağzından anlamsız bir kaç kelime çıktı. Ben hangi ülkedeyim diye düşünmeden edemedim. Bu dili daha önce hiç duymadığıma yemin edebilirdim.Tam o anda yerde duran küçük bir tüy dikkatimi çekti. Tıpkı geçen akşam penceremin önündekine benzerdi hatta aynısıydı.Bir kaç dakika onu incelerken bir gürültü sesi ile irkildim ve gözlerimi açtığımda kaldırımın kenarında bir kaç kişi beni uyandırmaya çalışıyorlardı. Başımda hafif bir ağrı vardı ama kulağımın ağrısından daha fazla değildi. Yanımdakilere iyi olduğumu söyleyip çantamı toplayıp bir taksiye atladım. Yarım saat sonra eve vardığımda neler olduğunu hatırlamaya başlamıştım. En son hatırladığım birinin beni normalin üstünde bir hızla kaldırıma taşıması olduğuydu. Bir insan nasıl olurda bir arabadan daha hızlı hatta gördüğüm her şeyden daha hızlı,saliseler içinde beni kaldırıma taşıyabilirdi. Onun hakkında çok fazla düşünmeme rağmen tek hatırladığım dövmesi olmuştu. Birbirine geçmiş iki yuvarlak ve çevresinde güneş ışınlarına benzer şekiller...Peki o rüya da neydi öyle? O tüy o kadın ve sürekli benden başka kimsenin duymadığı o büyük gürültü. Bunları iyice yorgunluğuma yormaya başlasam da o arabayla neredeyse burun buruna gelişim aklımdan çıkmıyordu. Beni görmesine rağmen durmamıştı. Resmen öldürmek için gaza daha fazla basmıştı. Hayır kendi halinde bir kızım yani düşmanım felan olması çok zor. Tamam beni sevmeyenler olabilirdi ama öldürmek? bu imkansızdı. Ya da diğer basit bir ihtimal sürücü fazlasıyla sarhoştu yada acemiydi fren yerine gaza basmıştı. Tek umduğum ikinci seçeneğin doğru olmasıydı. Tüm bunları bir tarafa bırakıp gün boyu hayalini kurduğum sıcak duş için üstümü çıkardım. Banyonun soğuk fayanslarına adımlarımı attım. Duşa kabinin kapısını açarken elimdeki yara dikkatimi çekmişti. Dahada dikkatli bakınca bunun öğlen hayatımı kurtaran adamın dövmesine çok fazla benzediğini düşündüm. Bir kaç saniyeye kalmadan aynısı olduğunu farkettim. Neler oluyordu? Gerçekten kafayı mı yemiştim? Bu dövme nasıl benim elimde iz bırakmış olabilirdi.Sol işaret parmağımı yaranın üzerine gezdirip biraz bastırmayı denesem de hiçbir acı hissetmedim. Normalde böyle bir yaraya dokunduğumda az da olsa bir acı vermeliydi. Sanki adamın dövmesi elime kazınmıştı. Son hız sıcak suyun altına girip lif ile elimdeki o işareti çıkarmaya çalıştım. Neredeyse derim çıkacaktı ama bu iz çıkmıyordu. Son zamanlarda yaşananlar keşke bir rüya olsaydı da uyanınca geçseydi diye düşünmekten kendimi alamadım. Avucuma biraz şampuan alıp saçıma sürdüm. Hafif hareketlerle kafa derime masaj yaptım biraz rahatladıktan sonra durulanıp havluya sarıldım. Odama doğru giderken aklımda o iz ve bugün olanlar vardı. Kapıyı açıp direk elbise dolabıma yöneldim siyah bir tayt ve salaş bir kazak alıp arkamı döndüğümde camda yazılı olan yazı dikkatimi çekti. Son hız cama doğru yöneldim. Üzerinde ''Biraz daha dikkatli olman gerekmez mi?'' yazılıydı. Yazıyı algılamam yirmi -yirmi beş saniye sürmüştü. Bu bir tehdit mi yoksa bir uyarı mıydı? Ya da bir tavsiye? Ama neden? Daha doğrusu neye karşı daha dikkatli? Daha da önemlisi bu yazıyı cama nasıl yazmıştı. Cama dokunduğumda yazıyı evin iç tarafından sile biliyordum yani yazı evin içinden yazılmıştı.  Hala evin içinde olabilir diye düşünüp her zaman bir genç kızın evinde hatta yatak odasında olması gereken beyzbol  sopasını elime aldım. Yavaş hareketlerle salona doğru yöneldim. Kalbimin çarpıntısı o kadar hızlı ve sesliydi ki yerinden çıkacak gibiydi. Salona girip hemen ışığı yaktım fakat kimse yoktu. Bu küçük hırsız polis olayını bırakıp içeriye kimse var mı? diye seslendim. Bunun ne kadar saçma bir cümle olduğu saniyeler sonra aklıma geldi. Ya evet diye bir cevap gelse? direk düşüp bayılacağım kesin. Daha kötüsü üzerimde göğsümün hemen üstünde sıkıştırdığım kısa bir havluyla olmamdı. Neyse ki kimsenin olmadığını anlayıp rahat bir nefes aldım ve hemen üstümü giymek için odama tekrar koştum. Camda yazılı olan yeni cümleyi farketmem saliseler sürdü. ''Umarım hırsız diye düşünmüyorsundur! Gerçekten hırsız olabilir miyim?'' çığlık atmamak için ağzımı tutmaya çalışıyordum. Daha da garip olan yazının yanında olan birbirine geçmiş o iki halka! tıpkı elimdeki gibi düşünüp elime baktığımda izin renginin değiştiğini gördüm. Daha önce siyah olan bu iz o an gri yeşil arası tarif edemediğim bir renge bürünmüştü. İşte o zaman artık bunlara dayanamayıp çığlığı bastım. Dakikalarca bağırmama rağmen duyan olmadı. Korkudan olsa gerek bir kaç damla yaşın gözümde biriktiğini fark ettim ve artık onları tutmaktan vazgeçtim. Yaşadığım onca şey yetmemiş gibi son bir kaç gündür bu olanlar gerçekten fazlaydı. Bunlara dayanmaktan o kadar yoruldum ki.. Tek merak ettiğim annemin nasıl olduğuydu. Her şeyi boş verip annemi aramaya karar verdim. 
-''Alo anne sen misin?''
-''Efendim kızım evet benim''
-''İyi misin anne? ''
-''Ben iyiyim de kızım bu saatte ne oldu?''
-''Seni çok özledim anne, en kısa zamanda yanına uğrayacağım.''
-''Bende seni kızım, hadi yat uyu şimdi geç oldu öpüyorum seni kendine dikkat et, havalar soğudu sıkı giyinmeyi unutma''
''Dikkat ederim anne sende dikkat et kendine''
dedim ve telefonu kapattım. Neyse ki annemle ilgili bir sorun yokmuş. Bu arama biraz da olsa bugün olanları unutmamı sağladı. Daha sonra dayanamayıp dolapları açtım yatağın altına baktım ama kimse yoktu. Hemen üzerime salaş krem kazağımı altıma siyah taytımı giyip uyumaya karar verdim. Tabi nasıl uyuyacağımı bilemiyordum. Uykuya daldığımda kendimi çok hoş bir bahçede annemin yanında gördüm. Beraber piknik yapıp sohbet ediyorduk. Elime annemin kendi elleriyle yaptığı yemeklerden bir tabak aldığımda birden gök yüzünün karardığını gördüm. Başımı kaldırdığımda yüzüme doğru siyah tüylerin yağdını farkettim. Tıpkı bugün öğlen rüyamda gördüğüm ve geçen gece  camın önündeki gibiydi. Bu bir işaret olabilir miydi? Ama neyin işareti?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder