20 Ocak 2014 Pazartesi

TESADÜF BÖLÜM 5

Bu olanları sindirmek için bir iki saat boyunca salondaki tekli koltuğa oturup boş boş karşımdaki cama baktım. Ara sıra yokladığım Peyton sadece telefonuyla uğraşıp ara sıra birileriyle konuşmak için mutfağa gidiyordu. Bu kadar süre konuşmamanın verdiği merak ve hiçbir şey anlayıp kavramamanın verdiği sinirle Peyton'ın suratına sinirli bir şekilde bakıyordum. O ise hiçbir şey olmamış gibi bir yerlere mesaj atıp duruyordu. Bir kaç dakika sonra kapının tekrar çalmasıyla yerimden sıçradım. Tekrar gelmiş olabilirler miydi? Peyton içeri gelirken elindeki zarf dikkatimi çekti. Onun ne olduğunu söylemeye kalmadan;

-''Buradan taşınmak zorundasın. Ben yeni bir ev aldım. Burada kalmak mantıklı geliyordu ama adamlardan biri kaçmış yani büyük ihtimalle şuan yüz iki yüz kişi buraya doğru çoktan yönelmiştir. Ya benimle gelirsin ya da yüz erkekle tek başına mücadele edersin.Tabi ölümüne''
deyip bir de hiçbir şey yokmuş gibi güldü.

-''Ne demek istiyorsun? Ya bir açıklama yapman gerekmez mi? Sen kimsin? O adamlar kim? Benden ne istiyorlar? Neden beni korumak için uğraşıyorsun?''

-''Çok fazla soru soruyorsun, ufaklık. Bunları cevaplamak için zamanımız yok. Sana kafanı toparlamak için tabi bu arada ev araba işlerini halletmem için iki saat süre verdim. Buradan taşındıktan sonra bana ne sorarsın cevaplayacağım ama bazı şeyleri de kendin öğrenmen gerek. Şimdi benimle geliyor musun yoksa burada kalıp kendi başının çaresine mi bakacaksın?''

İkinci ihtimal çok zor bir ihtimaldi. Bu çocuğu tanımamama rağmen ona karşı bir güven duyuyordum. Sanki onu bana çeken bir şeyler vardı. İstemsizce yanında kalmak ve ona güvenmek istiyordum. Bu kadar saçma bir şeyi beynim kabullenmese de kalbim onunla git kesinlikle güvende olacaksın diye bağırıyordu. Pek bir şansım da yoktu zaten bende gerekeni yaptım.

-''Bana verdiğin sözleri unutmaman gerek. Oraya seninle geldiğim an bana ne biliyorsa anlatacaksın. Ne sorarsam cevaplayacaksın. Tek bir soruya dahi cevap vermezsen. Hiç tereddüt etmeden geri dönerim.

-''Farkında mısın,ufaklık? Senin güvende olman için şu ana kadar neler yaptım? Daha bilmediğin bir çok şey var. Beni tehdit edecek en son kişi sensin. Bana minnet duyman gerekirken böyle tehdit etmen hiç sana yakışmıyor.Eşyalarını topla ben aşağıda arabada bekliyorum. Çabuk olursan iyi olur.''

der demez kapıdan çıktı. Bende bir iki dakika ne yaptığımı iyice düşündükten sonra bunun en doğru şey olduğuna karar verdim ve yatak odasına gittim. Siyah büyük valizimi indirip bir kaç parça üst bir kaç parça alt,iç çamaşırı ve çorap aldım. Küçük bir valize ise benim için önemli olan eşyalarımı aldım. Son olarak bir kaç kutu ayakkabımı alıp kapıyı kapattım ve evden ayrıldım. Bu evde yaklaşık 3 senedir yaşıyordum ve oldukça alışmıştım. Apartmandan çıkarken siyah Grand Cherokee jeep'i dikkatimi çekti. Arabalara olan özel ilgimden dolayı tabi ki de bu markayı biliyordum. Elimdeki onca ağırlığı görmesine rağmen arabadan inip eşyaları bile almamıştı. Tek yaptığı bagajı açmak olmuştu. Eşyaları koyup bagajı kapattıktan sonra bir centilmenlik bekleyip kapısını açmasını istedim. Ama tabi ki böyle bir şey yapmadı ve ön koltuğa geçip benimde yerleşmemi bekledi. Yerleştikten sonra ona doğru baktığımda gözlerini dikmiş yüzüme bakıyordu. Bir kaç saniye sonra dayanamayıp kafamı ne var anlamında salladım. Gözleriyle sağ omzumun üzerini işaret etse de bir şey anlamadım. Yerinden hafifçe dönüp bana doğru oldukça yapışık bir pozisyon aldı. Nefesini sağ kulağımda duyabiliyordum.Parfümü ise oldukça etkileyiciydi.  Ne yapıyorsun sen demeye kalmadan emniyet kemerini çekip yerine taktı. Ağzımı tuttuğuma ilk kez sevindim. Bir şey söyleseydim gerçekten çok utanırdım. Üzerimden vücudunu çekip yerine yerleştikten sonra farketmeden tuttuğum nefesimi geri verdim. Arabanın anahtarını takıp çevirdikten sonra arabayı çalıştırdı. Oldukça hızlı sürüyordu doğrusu. Bir an ağzımı tutamayıp;

-'' O adamlar beni öldüremedi ama senin bu kadar hızlı sürmen yüzünden ikimizde ölebiliriz''

-''Bence bu daha acısız bir ölüm olurdu. Yani bir tercih şansın olursa bunu seçmen daha iyi. Hem yanında bu kadar etkilendiğin bir erkek varken ölmen, yanında iğrendiğin heriflerle ölmenden iyidir. Di mi?''

-''Ne?? etkilendiğim mi? Ne saçmalıyorsun sen? Etkilendiğim felan yok benim. Adeta egon konuşuyor.''

-'' Hıım öyle mi? O zaman yatak odasında seni duvara yapıştırdığım da kalbinin o kadar hızlı atması ya da son kalan adamı öldürdükten sonra bana sarılırken kalbinin o kadar hızlı atması ya da bunu da geçtim daha demin kemerinin bağlarken nefesini tutup,parfümümü içine çekmen he birde kalbinin o kadar hızlı atması kesinlikle benden etkilenmediğin içindir'' 

deyip yan bir gülüş attı.Bu durumdan oldukça keyif alıyordu. Bir bakıma haklıydı. Ondan etkilenmeyecek bir kızın olması oldukça zordu. Sadece gözleriyle bile bir kadını kendine aşık edebilecek türden bir erkekti.Ama benim ondan etkilendiğim felan tabi ki yoktu.

''Bana diyorsun ama sen daha fazla konuşuyorsun. Şu arabayı yavaş kullanır mısın? Ölmek için çok gencim. Ayrıca şu ev nerede?''

-''Grasse'de.''

-''Ama annem burada yani Cannes' da kalacak. Onu her iki günde bir ziyarete giderdim.'' 

-''İstediğin zaman söylersin eğer bir sorun yoksa gelir anneni görürsün. Burada olman annenin de hayatını riske atıyor.''

-''Peki bu iyilikleri bana neden yapıyorsun? Mutlaka bir çıkarın vardır?''

-''Bunun bir görev olduğunu söylemiştim. Bana verilen bir iş var ve bunu yapıyorum.''

-''Sadece göre yani''

-''Sadece görev''

diye konuştuktan sonra eve varana kadar sessizlik çöktü. Eve vardığımızda arabayı garaja park etti. Biraz mayıştığımdan gözlerim yarı çökük yarı aralık tamamiyle uyandım. Arabadan inip garajdan eşyalarla çıktığımda evin tamamını gördüm. Ev iki katlı oldukça şirin ve bence fazlasıyla büyük bir evdi. Ön tarafa geçtiğimde yemyeşil çimlerle dolu kenarlarda ise renkli çiçeklerin bulunduğu bir bahçeye geçtik. Tam ortasında ufak bir havuz yanında salıncak ve spor için bir kaç alet vardı. Tanrım bu ev kaç kişi içindi. Bu kadar büyük bir ev iki kişiye oldukça fazlaydı.

-''Bu evde kaç kişi kalıcaz?''

-''Sadece ikimiz.''

-''İki kişi için fazlasıyla büyük değil mi?''

-''Küçük evlerden hoşlanmıyorum.''

-''İlginçsin. Artık eve geldiğimize göre her şeyi anlatmaya başlasan diyorum?''

-''Önce yemek yemem gerekiyor.''

-''Yani yemek zamanı mı gerçekten? Çok daha önemli şeyler var bilmem farkında mısın?''

-''Aç olduğum zaman önemli olan tek şey yemektir. Mutfak sağ taraftaki ilk kapı dolapta bir şeyler olacaktı. Hazırlasan da yesek artık''

-''Bir de hizmetçilik mi yapacağım sana?''

-''Anlatmamı istiyorsun değil mi?''

-''Evet.''

-''O zaman yemek hazırlamak için acele etsen iyi olur.''

-''Tamam özel olarak bir isteğiniz var mı, bay ukala?''

-''Çok fazla konuşmaman yeterli.''

Tanrım bu çocuk beni deli ediyordu. Her şey gayet normalmiş gibi bir de benden yemek istiyordu. Cevaplarımı almak için çabucak mutfağa kendimi attım. Buzdolabını açtığımda tıka basa doluydu. Eve daha yeni gelmemize rağmen nasıl bu kadar hazırlık yapabilmişti? Hemde daha gelmeyi kabul etmemin üzerinden 4 saat geçmesine rağmen. Gerçekten çok ilginçti. Onu kontrol etmek için kafamı kapıdan çıkarıp salona doğru baktım. Ayaklarını sehpanın üzerine uzatmış televizyon izliyordu. Yan profilden baktığımda yüzünün ne kadar hoş olduğunu gördüm. Güzel burnu, sert yüz hatları, küçük çenesi ve hafif kirli sakallarıyla mükemmel görünüyordu. Birden bana doğru dönüp;

-''Daha beni ne kadar süzeceksin? Açlıktan ölürsem bu vücudun sana bir faydası dokunmaz,ufaklık'' deyip çapkın gülüşlerinden birini daha attı. O an hemen kendimi toplayıp;

-''Sana bakmıyordum. Koltuğun rengi çok hoşmuş. D-dikkatimi çekti'' kahretsin yalan söylerken yere bakmamdan ve kekelemem den nefret ediyordum.

-''Eminim öyledir. İstiyorsan sana koltukla bir gece yemek ayarlayabilirim'' der demez hemen ocaktan gelen sese yöneldim. Kahretsin yemek yanmıştı. Sıcak kulpunu tutup hemen musluğuna altına attım. Kulp çok sıcak olduğu için elim yandı. Hemen buzluktan aldığım iki üç buzu bir torbaya koyup elimin üstünde beklettim. Bu ev yeni olmasına rağmen nasıl olurda buz bile vardı. Elimden vazgeçip havayı içime çektiğimde mutfak buram buram yanık kokuyordu. Tam arkamı döndüğümde Peyton mutfağın girişinde bir tarafa yaslanmış iki eli cebinde bana bakıyordu.

-''Bu kadar beceriksiz olduğunu bilseydim hizmetçi tutardım.'' dedikten sonra içeri girip yanmış olan tencereyi çöpe attı. Hızla çıkardığı bir kabın içine un yumurta süt maya ve tuz koyup çırptı. O kadar hızlı yaptı ki 2 dakika içinde hamur kulak memesi kıvamındaydı. Onu ince bir tabaka halinde yuvarlak fırın tepsisine yaydı. Kaşar mantar sosis domates biber ve zeytini alıp kesti. Sırasıyla her iki dakikada birini attı tam yirmi dakika sonra ev buram buram pizza kokuyordu.Koltukta oturup yanmış olan sağ işaret parmağıma bakarken onun yukarı çıkıp elinde küçük bir çantayla geldiğini gördüm. Bir sandalyeyi tam önüme çekip oturdu. İki bacağımı bacaklarının arasına alıp sağ elimi avucunun içine koydu. Çantadan çıkardığı yanık kremini yumuşak bir şekilde parmağıma sürdü. O kadar nazik yaptı ki bunu neredeyse gıdıklanıyordum. Hırkamın kolunu yukarı çektiğinde farkettiğim o izin yeşil olan tarafı yine ışık saçıyordu. Tam ona bunun anlamını soracakken burnunu burnuma değdirdi. İki eliyle yüzümü avucunun içine aldı ve burnuma ufak bir öpücük kondurdu.

-''Bir dahakine kendine daha dikkat etmelisin,ufaklık. Kendini önemsemelisin bu şekilde bana o kadar çok yardımcı olmuş olursun ki.''

-''Peki dikkat edeceğim söz''

dediğimde gülümseyip dudağıma ufak bir buse kondurdu.Tekrar gülümsedi ve;

-''Bak kalbin gene çok hızlı attı. Benden bu kadar etkilendiğini belli etmemelisin.'' 
deyip salona geçti. Sağ elimi kalbime götürdüğümde gerçekten de çok hızlı çarptığını hissettim. Bu çocuk bana ne yapıyordu böyle. Aaah çok işim vardı onunla çoook.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder