18 Ocak 2014 Cumartesi

TESADÜF BÖLÜM 3

Hata yaptım hemde çok büyük bir hata. Bir daha yapmamam gereken bir hata. Edis'in yüzümü görmesine çok az kalmıştı. Bir daha böyle bir şey yapmamalıydım. Sonuçlarını çok iyi bildiğim halde onu bu kadar açık bir şekilde kurtarmam gerçekten aptalcaydı. Evet evet kesinlikle bu sadece o an ki bir refleksti o yüzden kurtardım. Bir daha kine ne yapmam gerektiğini daha iyi biliyorum. Henüz bunlara hazır değil. Öğrendiğinde neler olacağını bilmiyorum. Şuan ortaya çıkmak için uygun zaman değil. Cama not yazmayı da kesmem gerek. Bu kadar çocukça bir şey yaptığıma hala inanamıyorum. Görevime sadık kalmalıyım. Korumalıyım ve engellemeliyim. Yukarı da bu kadar kargaşa varken benim çocuk gibi bir kızla oyunlar oynamam oldukça saçmaydı. Tek yapmam gereken şey görev. Buna odaklanmalıyım. Aptalca bir hata yapmamalı. Neler olabileceği hakkında en ufak bir fikri yok. Bilgisizliğinden mutlaka bir hata yapacaktır. Engellemeliyim. Bunu herkes için yapmalıyım. Gerekirse onu öldür...öldürmeliyim. Evet bu da görevimin bir parçası. Ya onu koruyup engellerim ya da öldürürüm. Bu kadar basit. Bu görevden sonra evime dönebilirim. Son bir görev daha. Kaza geçirmesinden korkmam da neydi öyle? Zaten bir şey olmayacağını bildiğim halde! Bunları boş verip onunla ilgilenmeliyim. Bu zamandan sonra bir çocuk bakıcılığı eksikti. Zaman tek gereken zaman.. Zamanı geldiğinde her şeyi anlatıp onu kendi başına bırakmalıyım. Yeterince korudum onu. Bu kadarı bile fazlaydı oysa ki. Düşmanlarını görmeli ve içinde ki o karanlığı kendi başına söküp atmalı. Bunu yapabilecek kadar güçlü olduğunu da zannetmiyorum......


Güneş ışığının sıcaklığı yüzüme vurduğumda gözlerimi açmaya karar verdim. Hafifçe yataktan doğrulup iki elimi ters bir şekilde birbirine kenetleyip ileriye doğru uzattım. Sabahları bu esnetme hareketini yapmadan yataktan çıkamıyordum. Yüzümü sağ tarafımdaki cama çevirip dışarıya baktığımda aklıma dün akşam olanlar geldi. Tüm bunların tek açıklaması olabilir gerçekten bir sapığım var sanırım. Bugün öğlen ilk iş emniyet müdürlüğüne gitmek. Elimi yüzümü yıkamak için banyoya girdim. Elime kullanılmaktan bir tarafı pembe bir tarafı beyazlaşmış sabunu alıp suyla beraber iyice köpürttüm. Yüzüme sabunu boca eder etmez gözümün fazla yanmaması için üstüne soğuk suyu da yolladım. Diş fırçalarken harcanan zamanın israf olduğunu düşündüğümden dişimi fırçalarken aynı anda kahvaltıyı da hazırladım. Tabi bunları yaparken tek aklımda olan şey dün akşam olanlardı. Bunu yapan her kimse beni ürkütmeyi başarmıştı doğrusu.Çok geçmeden ağzımda birine diş macunundan kurtulup kahvaltıya oturdum. Hızlıca yaptığım kahvaltıdan sonra hala saçlarımın diplerinin nemli olduğunu fark edip kurutma makinesiyle bir süre cebelleştim. Saçlarım doğal kıvırcık olduğundan pek fazla vaktimi almıyordu.Tek yapmam gereken önlerine biraz daha şekil vermek. Bu da en fazla iki dakika sürerdi. Saçlarımı hallettikten sonra dolabımı açtım üstüme soluk yeşil salaş bir kazak altıma sar koyu kot pantolonumu geçirdim. Spor ayakkabıdan asla vazgeçemediğim için kazağımla neredeyse aynı tonlarda olan ayakkabılarımı giydim. Siyah büyük spor çantamı kolu aldığımda montumu unuttuğumu hatırladım. Onu da alır almaz kimliğim ve paramın olup olmadığını kontrol etmek için cüzdanımı açtım. Neyse ki beni bir iki hafta daha idare edecek kadar param vardı. Bu ay oldukça zengindim doğrusu. Apartmandan çıkarken gelen postalarıma baktım. Her zamanki gibi sadece faturalarla doluydu. Hızla evimin çaprazında olan durağa yöneldim. Durak bu saatte oldukça kalabalık oluyordu. Eminim otobüste bu şekilde gelecekti. Otobüs durağa yaklaşırken zayıflığımı da kullanarak kıvrak hareketlerle en öne geçip kartımı cihaza basıp en sonun bir önü olan ikili koltuğun cam tarafına oturdum. Canım oldukça sıkılmış olsa gerek telefonumu çıkardım saat biri geçiyordu. Ece den gelen bir kaç mesaj ile reklamlardan başka gelen bir şey yoktu. Otobüs emniyet müdürlüğüne yaklaştığında inecek var tuşuna basıp otobüsten indim. Emniyetin kapısından içeri girdiğimde içime bir sıkıntı girdi. Oldum olası ne hastaneyi ne de emniyet müdürlüklerini sevmezdim. Gördüğüm bayan bir polise şikayetimi kime söylemem gerektiğini sordum. Kendisi bana yardımcı olacağını belirtti. Büyük bir salona girdikten sonra yuvarlak bir masa deri siyah bir koltuk. Onunla uyumlu siyah bir sandalye vardı. En çok dikkatimi çekenlerden biri ise masanın üzerinde çok fazla resim olmasaydı. Kadın sandalyesine oturup bana da eliyle koltuğa oturmamı söyledi. 
''Şikayetiniz nedir?''
''Yaklaşık 2 gündür peşimde birinin olduğunu düşünüyorum.'' deyip yaşadığım her şeyi anlatmaya başladım. Kadın daha sonra;
''Anlıyorum ancak kesin bir kanıt olmadan size koruma tahin edilmesi oldukça güç bir durum.Üzgünüm bu konuda yapabileceğimiz pek bir şey yok'' dedi. Bunun üzerine elimde olan son umudumu da kaybedip iyi günler deyip odadan çıktım. Emniyetten çıkar çıkmaz evime gidip başka bir yol aramanın en iyisi olacağını düşündüm. Otobüse atladım yaklaşık yarım saat sonra apartmanın önündeydim. Dış kapıyı anahtarla açıp merdivenlerden çıktım. Dairem 8.katta olduğundan asansörü-pek sevmesem de-kullanmak zorundaydım. 4.katta olan asansörü çağırdım. Kapısı açılır açılmaz içeri girdim ve 8 tuşuna bastım fakat asansör -1.kata indi. İlginçti doğrusu bodrum kattan birisinin bir şey aldığını düşündüm. Bodrum kata geldiğinde kapı açıldı fakat kimse yoktu. Bir kaç saniye kapının kapanıp yukarı çıkmasını beklesem de asansör çalışmadı. Etraf aşırı karanlık olduğundan telefonumun ışığıyla önümü görmeye çalışıyordum. Aynı anda ''kimse yok mu?'' diye soruyordum. Son zamanlarda bunu çok fazla kullandığımı fark ettim. Telefonun ışığıyla etrafa baktığımda bir kaç tahta parçası bir köşede bozuk bir telefon kırık bir televizyon bir kaç pencere camı ve birikmiş kartonların olduğunu gördüm. Daha önce hiç bu kata inmediğim için ışığın veya kapının nerede olduğuna dair hiç bir fikrim yoktu.Telefonumun güçsüz ışığıyla kapıyı buldum. Sağ elimi açmak için kulpuna uzatsam da kapının kilitli olduğunu fark ettim. Birisi asansörü bu kata çağırıp hiçbir kilitleme sesi duyulmadan nasıl bu kapıyı kapatırdı. İki ihtimal vardı ya hala içerideydi ya da benim geleceğimi bildiğinden beni buraya kilitlemişlerdi. Aklıma son iki gündür yaşadıklarım geldiğinde şu sapığın olabileceğini düşündüm ve son hızla telefonumun tuşlarına abandım. Mert'i aramayı denesem de telefon çekmiyordu. İşte şimdi sıçtığımın resmidir diye düşünüp koşarak asansöre doğru yöneldim. Hala çalışmıyordu. Defalarca ''kimse yok mu?'' sorusunu sormama rağmen cevap alamadım. Açıkçası bu iyi bir şeydi. Burada sapık bir adamla beraber olmaktansa tek başıma kalmak daha güzel bir tercihti.Kapının önüne oturup birilerinin beni kurtarmasını beklemekten başka şansım yoktu. Telefonumun kalan son iki diş şarjı da bitmesin diye tasarruf moduna aldım. Başıma telefondan kaldırdıktan saliseler sonra bir ses duydum. Ayak sesi.. Telefonumu sesin geldiği yöne çevirirken gölge gördüğüme yemin edebilirdim. ''Sen Kimsin?'' diye sorarken bunun saçmalığını fark edip ''imdat!'' naraları atmaya başladım. Gölge gittikçe bana yaklaşıyordu. En son iyice yaklaştığında gözlerini hemen tanıdım. Bana bu kadar öfke ve iğrenç şekilde bakan tek bir kişi hayatımda tanıdım o da geçen gün ki edebiyat dersinde olan çocuktu. Zaten gözüm hiç tutmamıştı.
''Bak gene karşılaştık huysuz! Bakalım şimdi nereye kaçacaksın?'' dediği anda sağ bacağımla karnına sıkı bir tekme indirdim. Hiçbir şey görmememe rağmen ondan uzak olan her hangi bir köşeye geçtim.
''Aaaa ama oyunumuzu bozuyorsun! Bu yakalamaca değil ki! Yakar top! Bakalım kim yanacak?'' bu sözlerde neydi böyle psikopat gibi. Hey Allah'ım hep mi böyle şeyler beni bulur diye düşündüm. Korkudan kalbimin atışı odada yankılanıyordu. Gölge bana iyice yaklaştığında o iğrenç nefesini duyar gibi oldum. Belinden çıkardığı gümüş rengine benzeyen oldukça uzun ve parlayan bir şey gördüm. Saniyeler sonra anladım bıçak olduğunu. İşte tamam dedim. Buraya kadarmış. Güzel günler geçirdin Edis. Bari ölmeden önce bir isteğin var mı diye sorsaydı. Böyle bir anda bu kadar nasıl saçmaladığımı bende anlamadım. Tek yaptığım çığlıklar atmak olmuştu. Elinden kaçmaya çalışıyordum ama kolları o kadar güçlüydü ki kemiklerimi kırması beş saniye bile sürmezdi.Bıçağın boynuma doğru yaklaştığını fark ettiğimde artık gözümü kapatmaya karar verdim. Fakat tam o anda değişik bir gürültü duydum ve sağ elimden çıkan ışığı gördüm. Yeşil bir ışıktı. Bu da neydi böyle? Ben elime bakarken yan taraftan değişik sesler geliyordu. Elimden çıkan ışığı o tarafa yönelttim ama o kadar güçlü bir ışık değildi. Sadece kendini belli ediyordu o kadar. Telefonumun ışığı son düzeye getirip açtığımda birinin diğerini havada tuttuğunu farkettim. Kimin kim olduğunu anlamam biraz sürdü. Neyse ki psikopat havada durandı. Diğerine baktığımda yüzü hiç tanıdık gelmedi. O an bana ne olacağı konusunda o kadar korkmuştum ki istemsizce ağlıyordum. En son isteyeceğim şey öyle bir psikopatın yanında güçsüz gibi görünmekti. Peki o nasıl havada durabiliyordu? lütfen bunlar bir rüya olsun diye dua etmekten başka bir şansım yoktu. Sesizlik bozulup psikopat konuşmaya başlayınca;

-''Bu kızı korumak senin için oldukça zor olsa gerek. Böyle bir olaya bile dayanamayıp ağlayan bir kızın o kadar şeyi yapabileceğini düşünmeniz gerçekten sizin aptallığınızdan başka bir şey değil.'' 
-''Bizim işlerimize burnunu sokmaman gerektiğini daha kaç kez öğreteceğiz. Ama bu sondu. Önceki 5 uyarı yeterli olmuştur sana. Bu son şansındı bak onuda kaybettin.  Seni öldürmeyeceğim çünkü öldürürsem geri geleceğini çok iyi biliyorum. Ama seni öyle bir yere yollayacağım ki öldürmem için ağlayıp yalvarışlarını dinleyeceğim.'' der demez  gelen büyük bir gürültüyle havada duran yok oldu. Ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Ortalığın hala karanlık olmasına rağmen karşımda duran kişinin yüz hatlarını az çok görebilmiştim. Ona doğru yaklaşıp onun kim olduğunu, öldürdüğü kişinin beni neden sürekli takip edip öldürmeye çalıştığını soracaktım. Ama o önce davranıp kapıya doğru yaklaştı.
-''Bir daha kine aklında bulunsun lambayı açmak için herhangi bir kapının yanına bakman yeterli'' dedi. Ses tonu oldukça erkeksiydi. Ama insanı rahatlatan bir tınısı da vardı.Işık yandığında tam anlamıyla yüzünün ve vücudunun ortaya çıktığını gördüm. Oldukça koyu yeşil gözleri çok beyaz olmasa da açık bir teni vardı. Küçük fakat oldukça hoş bir burnu erkeksi sert yüz hatları, geniş omuzları ve çok dar olmayan bir t-shirt giymesine rağmen belli olan kaslı bir vücudu koyu hafif dalgalı siyah saçları vardı.Yaklaşık 1.85-.190 boylarında doğrusu hayatımda gördüğüm en çekici kişiydi kendisi. Onu bu kadar detaylı incelediğimi farketmiş olsa gerek;
-''Daha beni incelemeyi ne kadar sürdüreceksin? Umarım aklından sapıkça fikirler geçmiyordur. Birde ben kesinlikle senin kahramanın felan değilim bunu o kafana sok. Sadece görevimi yapıyorum. Bunu sakın unutma. En son uğraşacağım şey her türlü sorununda beni yanında isteyen mızmız küçük bir çocuktur. Sende böyle bir potansiyel görüyorum.'' bütün bu söylediklerine rağmen dikkatimi çeken tek şey arka duvarda büyük neredeyse duvarın tamamını kaplayan sivri iki kanattı. Beynim durmuş gibiydi. Hayır hayır bunlar gerçek olamazdı ben sadece kötü bir rüyadaydım.Ağzımdan dökülen iki kelime oldu.
-''Sen kimsin?'' bunu der demez gözlerime bir ağırlık çöktü ve tüm yaşadığım korku ve adrenalinin boşalması yüzünden kendimi serbest bıraktım.Uyandığımda yatağımın içindeydim. Tüm o yaşananların rüya olduğuna kendimi inandırmaya çalıştım. Kafamı çevirdiğim sağ tarafı da camda bir yazı daha yazılıydı.
''Sana dikkatli olmanı daha kaç kere söylemem gerek. Her zaman yanında olamam. Kendini korumayı öğrenmelisin!'' bu cümle ile o yaşananların hepsinin gerçek olduğunu anladım. Peki beni koruyan o kişi kimdi? Neden beni korudu? Daha da önemlisi o kanatlar? hayır hayır kesinlikle saçmalıyorum diye düşündüm. Ama kendimi tutamayıp bilgisayarın başına geçtim ve meleklerle ilgili ne bulabilirsin bulmaya çalıştım.

*****
Bugün olanlar oldukça zamansızdı.
Edis'in beni öğrenmesi bu kadar erken olmamalıydı. Bunu nasıl açıklayacaktım onlara? Daha da önemlisi Edis kafayı yediğini düşünmeden tüm bunları nasıl ona açıklayacaktım. Bugün yaptığım şey artık çıkılmaz bir yola girdiğimin garantisi oldu. Bundan sonra onu yanlız bırakamam. Hele ki hiçbir şey bilmeyen birini bu kadar olay ve kargaşanın içine nasıl atabilirim? Ufak bir çatışmadan sonra bu kadar korkup kucağıma bayılan bir kız nasıl olur da tüm bu olayları kaldırabilir. Bu imkansız bir şey. Bayıldığında tek sayıkladığı şey '' anne'' oldu. Onu yatağına yatırırken korkudan elimi bile bırakmadı. Ona fazla yakın olamam. Sürekli yanına olursam bensiz hiçbir şey yapamaz hale gelir. Onu daha güçlü yapmak zorundayım. Kesinlikle çok daha güçlü. Yarın ilk iş ona her şeyi uygun bir dille anlatmak ya da göstermek. Seçim şansı ona kalmış. Ya onun yanında olup onu eğitmeme izin verir ya da kendi karanlığında boğulur. Duygusallık asla yok. Tek önemli olan görev. Sadece görev!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder