***********
İnternet de arama yapmaya devam ettim. O kanatların sadece yanlışlıkla gördüğüm yada gördüğümü zannettiğim bir şey olduğuna emindim. Ama kendimi tutamadım. Meleklerle ilgili o kadar çok şey vardı ki internetde rastgele bir sayfaya tıkladım ve bir foruma girdim. Konu başlığı melekler bir insana gözükürler mi? idi. Bunun ne kadar saçma olduğunu konu başlığından anladım ama bir kızın yazdığı yorumu okumadan geçemedim.
''Tabi ki gözükürler hatta şuan bir tanesiyle çıkıyoruz bile sadece kalbi iyi olan insanlara gözükürler ama'' yazmış. Küçük bir kahkaha atıp kızın çok iyi salladığını düşündüm. Hala yaptığımın çok saçma olduğunu düşünmeme rağmen araştırma yapmaya devam ettim. En son dayanamayıp laptopun kapağını indirdim ve salona geçip televizyon izlemeye karar verdim. Hava oldukça soğuktu. Üzerime kalın bir şeyler giysem iyi olur diye düşünüp odama geçtim. Ama beklenmeyen bir misafirim vardı. Dün akşam karanlıkta kanatlarının olduğunu sandığım-saçmaladığım- kişi olduğunu anlayınca kendimi korumak adına mutfağa doğru koştum. En üst çekmeceyi açıp elime geçen bir tane bıçağı aldım. Arkamdan gelmemesine rağmen bana bir şey yapacağını düşünüp kapıdan çıkmaya çalıştım ama onca olan bitenden sonra kapıya defalarca kilit attığımı hatırladım. Kendi kazdığım kuyuya kendim düşmüştüm. Peki bu adam nasıl içeri girmişti. Tanrı aşkına 8.katta oturuyordum kapıdan değilse bu eve nasıl girebildi. Ve neden geldi? Sorularımın cevabını almak için korkudan gözlerim dolu dolu olsada yatak odasına gittim.Yatağımın kenarında oturup eline aldığı -en sevdiğim- kitabımın sayfalarını karıştırıyordu. Bıçağı tehdit eder gibi yüzüne doğru uzatıp;
-'Neden benim evimdesin? Sen kimsin? çabuk evimden defol! yoksa çok fena şeyler olur.'' dedim. Açıkçası sözlerim pek tehditkar olmasa gerek. Küçük bir gülümsemeyle karşılık verdi. Gülümseyince yan tarafında küçük bir gamze oluşuyor ve birazda kırışıyordu. Tanrım bu ne kadar güzel bir şeydi böyle. Neyse kendimi toparlayıp korkmaya devam ettim.Sessizliği tam sinirimi bozarken konuşmaya başladı;
-''Sana kısa bir özet geçmemi istersen eğer ben bir meleğim ve sana göz kulak olmakla görevliyim.Ama unutma senin hizmetçin değilim. Sakın benden işte bir çilekli bir çikolatalı pasta lütfen. Şu evi bir sihir yapıp temizlesen gibi saçma isteklerde bulunayım deme. Öncelikle sihir yapamıyorum.Size küçükken neler öğretiyorlar bilmiyorum ama saçma sapan düşüncelerden uzak dur.Bu evde fazladan bir oda var oraya ben taşınıyorum.Bundan böyle benim iznim olmadan odadan bile dışarı çıkamazsın.Zaten ben evde bulunduğum sürece çıkmak isteyeceğini de düşünmüyorum.'' Tam son cümleyi söylerken öyle bir çapkın gülüş attı ki hayatta en son inanacağım şey bu adamın bir melek olmasıydı.Kendimi tutamayıp;
-''Dalga geçmeyi kes! Dün bodrumda ne işin vardı o adamı nereye yolladın ve neden benim peşimdeydi? Ayrıca buraya nasıl girdin? He son olarak cevap vermeyeceksen şu an defolup buradan git yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim''
-''Ufaklık, oldukça sinirli gözüküyorsun. Ya da korkmuş mu demeliydim? Bu kadar soruya ayak üstü cevap verecek kadar kısa cümlelerim yok malesef. Ayrıca bir daha benim tehdit etmeye kalma çünkü tek hareketimle seni atomlarına kadar parçalayabilirim buna emin ol. Bir de şu kızgın bakışlarını üzerimden çek sinirimi bozuyorsun.''
-''Sinirini mi bozuyorum ben mi? Evime bir hırsız gibi giren sensiz ve sinirini bozan benim öyle mi?
deyip bıçağı ona doğru biraz daha yaklaştırdım.Bakışları gözlerimle buluştuğunda sanki kalbim yerinden çıkacak gibi hissettim.Bana bir bakış attıktan sonra elimdeki bıçağa baktı ve hafif ve alayla karışık bir gülümseme yüzüne yayıldı.Ayağa kalkıp ben daha ne olduğunu anlamadan beni tutup duvara yapıştırmıştı. Elimdeki bıçağın ne ara masanın üzerine koyulduğunu göremedim bile. Bu hız evet evet kesinlikle oydu. Beni o gün kurtaran adam.Sırtım soğuk duvara değdiğinde o bana doğru daha çok yaklaşıyordu.Bir eli bel kıvırımında diğer eli ise saçımı arka doğru atıyordu.Göğsünü vücuduma o kadar çok yaklaşmıştırdı ki nefes alamayacağımı düşündüm. Daha çok yaslanıp dudakları kulağıma değdiğinde çok yumuşak bir sesle ;
-''Adım Peyton,Bundan sonra beraber yaşayacağız iyi geçincek ikimiz içinde iyi olur gibime geliyor sence de öyle değil mi ufaklık?''
-''Bana ufaklık demeyi kes! Ayrıca beraber felan da yaşamayacağız unut bu saçma sapan fikri''
fazla sesimi yükseltmememe rağmen ona karşı çıkmam sinirlendirmiş olsa gerek göğsünü vücuduma iyice bastırmaya başladı.Kan dolaşımım durmuş gibi hissediyordum. Yanağını yanağıma sürmeye başlayınca onu durdurmaya çalışsamda bir faydasının olmayacağını anlamam fazla sürmedi. Nefesini boynum da hissederken hem onun kim olduğunu ölesiye merak ediyor bir yandan bunu yapmayı kesmesini isterken içimden bir ses devam etmesini söylüyordu.Birden nefesini boynumdan çekip göğsünün ağırlığını vücumdan kaldırdı.
-''Oldukça etkilenmiş gözüküyorsun ufaklık. Demek ki biraz daha ileri gitsem kucağımda düşüp bayılacaktın. Sanırım sende alışkanlık yapmaya başladı bu.''
-''Sen neden bahsediyorsun? Artık saçmalamayı kesip lütfen evimden çekip gider misin?''
-''En azından geçen gün seni evine kadar getirip yatağına bile yatırmam için bir teşekkürü hak etmiştim oysaki.''
cümlesini tamamlar tamamlamaz kapının çaldığını duydum.Tam kapıya doğru yönelirken;
-''Bu saatte normalde birileri gelir mi'' diye sordu.
-''Hayır senin gibi davetsiz misafirlerim hiç olmaz'' dedim.
gözlerimin içine kuşkulu bir şekilde baktı koridorda beni geçip hızla kapıya doğru gitti.Ne yaptığını sormama gerek bile duymadan bana;
-''Arkamda dur ve ne olursa olsun ne yaparsan yap yatak odasından çıkma!!'' diye bağırdı.Normalde olsa bana emir verdiği için dediğini asla yapmazdım ama nedense iki kez hayatımı kurtarmış birinin bir sefer olsun dediğini yapmam gerektiğini düşündüm ve ondan ''KOŞ!'' komutunu alır almaz yatak odasına koştum ve kapıyı kapattım.İçeriden gelen seslere kulak verdiğimde Peyton'ın sesinden hariç dört kişinin daha sesi vardı. Pek de arkadaşçıl olduklarını düşünmediğim kişiler olduğundan kapının deliğinden neler olup bittiğini görmeye çalıştım. Gelen bir kaç gürültü ile yerimden sıçradım. Peyton üç kişiyi dövmesine rağmen son kişi onu fena halde benzetmişti.Kapının deliğinden bakarken dördüncü siyah takım elbiseli adamın iyice bana doğru yaklaştığını gördüm ve hemen dolabımın yanındaki beyzbol sopasını alıp köşeye saklandım. Pek etkili olmasa gerek adam suratıma iğrenç bir gülümsemeyle baktı ve;
-''Bu kadar korkak olmamalısın,sana umudunu bağlayan koca bir ırk var.'' dedi. Adamın cümlesi biter bitmez beyzbol sopasını bacağına indirdim. Pek fazla sert vurmadığım için adam sadece yere doğru düştü. Hemen koşup ara koridora doğru gittim. Peyton yerde öylece uzanmış göz kapakları hafiften açıktı. Elimi onun eline koyduğumda izin tekrar renginin değiştiğini farkettim. Ağzımdan dökülen tek şey ''Peyton uyan lütfen'' oldu ama çok geçmeden gözyaşlarımın arasında yatak odasından bana doğru gelen adamı gördüm. Kapıyı geri kilitledikleri için hiçbir şansımın olmadığını ancak o zaman anladım. Adam yanıma yaklaşıp ''OYUN BİTTİ'' dediğinde arkada gözümü açmamı engelleyen bir ışık patlaması oldu. Ne olduğunu en başta anlamadım ama yere baktığımda Peyton yerde yoktu. Adamın tam karşısındaydı ve evin kocaman duvarlarının kaplayan kanat gölgesinin tam ortasındaydı. Kanatları normalde görünmemesine rağmen sadece gölgesi gözüküyordu. Adam Peyton'a döner dönmez attığı bir kaç yumruk ve tekme ile adamı saniyeler içinde yerle bir etti. Korkudan bir köşeye çekilmiş ağlıyordum. Adam yere düşer düşmez o an ki bir refleks ile Peyton'a sarıldım. O kadar huzur ve güven vericiydi ki. Kollarıyla beni sımsıkı sardı ve
'Merak etme ufaklık kolay kolay seni öldürmelerine izin vermem'' deyip gülümsedi. Gözlerim hala yaşla dolu olmasına rağmen tek elime gözlerimi silip onun yüzüne baktım. Toplam iki kez görmeme rağmen bu sefer ki gülümseyişi gerçekti. Tanrım şaka gibi gerçekten bir meleğe sarılıyorum. Hemde oldukça yakışıklı ve çekici bir meleğe. Sanırım dünyanın en iyi insanıyım. Bu kadar şanslı olmamın tek açıklaması bu olabilir diye düşünüp ona sımsıkı sarılmaya devam ettim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder